Yaratıcı Allah Var Mıdır?

Birçok insan iç dünyasında bu sorgulamayı yapmaktadır; eminim. Ben bu yazımda sadece sesli düşüneceğim. Allah var mıdır yok mudur meselesinde akıl yürütme şeklimi sizlerle paylaşacağım. Bazen ateist filozoflara ve akımlara cevap niteliği taşıyacak belki de bazen sadece iç sesim olacak. Birikimim kadar yazacağım.

“İnsan biriktirdiklerinden ve biriktirebildiklerinden ibarettir.”

Hep birlikte hayal edelim… Şu an ofiste, iş yerinde veya evde olabiliriz. Ben kendi örneğimi yapayım siz de kendinizinkini. Ben İzmir’de iş yerimdeyim. İş yerim’de bilmem ne binasında. Bina da bir sokakta. Sokak bir mahallede ve mahalle de bir ilçede. İlçe şehirde; şehir bir bölgede. Bölge bir ülkede ve ülke de bir kıta’da. Kıta dünyada. Dünya güneş sisteminde; güneş sistemi Samanyolu galaksisinde. Samanyolu galaksisi de evrende. Peki evren nerede?

Bir bilinmezlik çıktı karşımıza. Belki de binlerce bilinmezden sadece bir bilinmez…

Dönelim başlangıca… Bilim adamları büyük patlamadan bahsediyorlar. Her şeyin o andan itibaren başladığını söylüyorlar. Büyük patlama teorisi ile ilgili bir sorunum yok. Fakat patlama için gerekli olan vasat ile ilgili sorunum var. Şu anda bir patlama gerçekleştirebilmemiz için bize barut, ateş, oksijen ve benzeri materyaller gerekecektir. İlk patlamanın olabilmesi gerekli materyaller nereden geldi. Bu materyaller yok iken var olup; birden biz büyük bir patlama gerçekleştirelim ve evreni inşa edelim mi dediler?

Bu mantığa göre biz zekayı bir yaratıcıya değil tam anlamıyla yoktan var olabilen fantastik materyallere yüklemiş olmuyor muyuz? Sizce hangisi daha mantıklı. Mutlak bir akıl mı yoksa yoktan kendi kendine var olan akıllı materyaller mi? Bunun kararını okurlara bırakıyorum.

Belirsizlikler için henüz araştırıyoruz açıklamasını yapan bilim adamları ve özellikle kendini ateist olarak tanımlayan bilim adamları mutlak bir aklın yokluğu konusunda hiç de bilimsel olmayan bir yola başvuruyorlar.

“Ben inanmıyorum!”

Dikkat ederseniz inanmıyorum diyor. Yani şu sebeple veya sebeplerle yoktur diyemiyor. Bu konuyu fazla uzatmadan akıl yürütmeye devam edelim.

Karambolden bir anda kendi kendine oluşan sebepsiz patlama teorisini çöpe mi attık peki? Hayır! Sebepsiz yaratma yetisine sahip bir mutlak akıl, adına patlama denen olayları evirip çevirmiştir.

Başka bir dünya mümkün mü?

Neden olmasın diye bir cevap versem kim ne diyebilir acaba? Şu anda var olan bir hayat büyük bir çeşitlilikle bu dünyada zaten sürüp gitmiyor mu? Timsahlar uzaylı betimlemelerinden daha mı az ilgi çekici varlıklar? Kediler, köpekler, kurbağalar, kuşlar ve diğer hayvanlar? Ağaçlara ne demeli? Bir kere burada böyle bir kurgu büyük bir başarı ile gerçekleştirilmişse, neden bir daha olmasın? Siz bütün bir kainatın tesadüf eseri ve kendiliğinden oluştuğuna inanıyorsunuz ama abes olmuyor. Ben bu işleri bir üst aklın, bilinçli bir şekilde; büyük bir mühendislikle ve sanatla yarattığına daha çok ihtimal veriyorum.

Öldükten sonra dirilmek neden abes geliyor ki insana? Bu yazıyı okuyanlar çok değil 100 yıl önce hangi durumdaydı? 200 yıl önce neredeydik? Bir nevi ölü değil miydik? Bir kere gelmedin mi bu dünyaya? Geldin! o halde başka bir dünyaya yeniden gelirsin. Bu konu oldukça açık ve net. Fazla tafsilata da gerek yok.

Allah bizi mezarda unutur mu diye için için şüpheye kapılanlar mutlaka vardır. Biraz daha akıl yürütüp unutup unutmayacağına birlikte karar verelim. Eşya var edilmiş. Bize de duyular verilmiş. Renkler, ışık ve eşyanın bizzat kendisi olmadan göz ne işe yarar? Eşya, renk ve ışık olsa ama gören bir göz olmasa ne olur? Eşyayı, rengi ve ışığı algılayacak akıl olmasa göz ne işe yarar? Duyular, akıl, ışık, eşya ve renkler birbiri ile var olan ve birbiri ile uyumlu kavramlar. Birbirleri ile dayanışma içinde olan ve tam tamına birbirleri için yaratılmış kavramlar… Eşyalar birbirinin içinden geçip gidebilseydi ve hiç bir eşya diğer bir eşya ile temas edemeseydi? Dokunma kavramına ne olurdu? Bütün bunlar büyük bir mühendislikle ve sanatla uyum içinde bir arada var olmak için yaratılmışlar.

Bu büyük mühendislik mikro alemden makro aleme kadar gözlemlenebilir. Dünya – güneş ilişkisi, güneş-bitki ilişkisi ve toprak-hayat ilişkisi bunlara güzel birer örnek. Petrol gelir sık-sık aklıma… Petrol çok uzun sürede oluşan organik bir yakıt türü. Bu yakıt; gün gelecek insanlar büyük bir nüfusa ulaşacaklar ve ihtiyaçlarının giderilmesi için daha hızlı ve güçlü araçlara ihtiyaç duyacaklar diye üstün bir mühendis tarafından önceden apaçık bir şekilde hazırlanmış. Yetmemiş araba, uçak ve benzeri araçları üretebilmemiz için toprağın içine gerekli madenler yerleştirilmiş. Aynı toprak neredeyse tüm canlıların ham maddesi olarak kullanılmış.

Bu ham madde aynı zamanda kendisinden mamül canlılara besin sağlamak üzere programlanmış.Tek tip bir besin de sunmuyor üstelik. Farklı kokularda, farklı renklerde ve farklı tatlarda besinler hizmetimizde. Boyutları dahi farklı. Bütün bunları tesadüfe bağlamak bana abes geliyor. Siz bu üstün mühendisin ve matematikçinin sizi öldükten sonra tekrar diriltemeyeceğine ihtimal verebiliyor musunuz? Matematik kelimesini bilerek kullandım. Bütün bu işler için çok detaylı da matematik gerekli. Güneşin yörüngesi mesela… Tam yerinde! Hayatın her alanı matematik. Bugün kullandığımız tüm teknolojik ürünlerde de matematik var.

Bu büyük matematikçi kayıt işlerini de ihmal etmez, etmemiştir ve etmeyecektir. Patlamanın ardından her yer toz bulutuymuş sonra zaman içerisinde galaksiler ve gezegenler oluşmuş. Dünya denilen mavi gezegen de zaman içerisinde meydana gelmiş. Sonra kendi kendine atmosfer, hava, su toprak ve amino asitler oluşmuş. Atmosfer derken; o zamanlar başka türden bir atmosfermiş. Amino asitlerin canı sıkılmış; biz artık bir araya gelip protein olalım demişler… Yetmemiş onlara bu… Tek hücreli canlı olmak bir an için cazip gelse de; ilerleyen zamanlarda bu halde olmak da yetmemiş onlara. Çok hücreli olalım demişler. Tabi bu arada kendilerini korumayı, beslemeyi ve geliştirmeyi de ihmal etmemişler. Mevcut ortamdan beslenebilecek şekilde evrilip durmuşlar. İlerleyen zamanlarda da çok daha karmaşık yaşam formlarına dönmüşler. Kimi maymun, kimi dinozor ve kimi de insan… Yok artık! Böyle diyenlerin seslerini duyar gibi oluyorum. Evet; bence de yok artık! DNA ve RNA içerisindeki aşırı gelişmiş programı da kendileri atmışlar. Bilim adamları RNA ve DNA moleküllerinde bulunan programı görebiliyorlar; bu güzel! Şu soruya verebildikleri veya verebilecekleri bir yanıtın olduğunu sanmıyorum. Bu program buraya nasıl yüklendi? Bu programın yazılımcısı kim? Bana göre durum çok açık; yazılımcı o mutlak akıl. Doğu ile batı arasında bulunan her şeyin sahibi ve hatta her şeyin sahibi. Büyük mühendis, sanatçı, matematikçi ve yaratıcı…

Bir yerde Nietzsche bol keseden şöyle atmış “İman, gerçeği bilmek istememektir.” (alıntıdır)

Yukarıda yazdıklarımın ışığında söyleyebileceklerim var. Nieztsche mezarında kemik olarak uzanıyor şu anda. Ona sesleniyorum. Bilim hala bahsettiğim gerçekleri açıklayamadı. Hatta yer çekimini diğer kuvvet türleri ile birlikte bir formüle koyamadı. Yer çekimi kanunu bir itiş mi çekiş mi hala meçhul. Skolastik kilise ve islam uygulamalarını baz alarak insan üzerinden dini ve dolayısı ile yaratıcıyı yargılıyor. Anlamsız… Gerçeğin peşinde koşmayan ve din üzerinden köleleştirilen insanların varlığını kimse yadsımıyor. Bununla aydın olan herkes savaşıyor. Aydın ve inançlı insanlar yetiştirmek varken inançlı insanlara hakaret ederek köleliğe mahkum etmek bir filozofa yaraşmaz! Bu yaptığı kendi ilkeleri ve değerleri ile çelişmekten başka bir şey değildir.

Peki Edison ne demiş? O engin bilgisiyle ağzından şu saçma cümle çıkmış “Din bir saçmalıktır!” Evet bakın ne kadar alim değil mi? Fazla uzatmadan alıntı yapmaya devam edelim.

Evrenin sırlarının kabul edilebilir bir açıklamasının olmaması, bir tane yaratmamızı gerektirmez. – J. Benbasset (alıntı)

Bakın ne diyor Benbasset? Sırların açıklanamamış olması bir tanrı yaratmamızı gerektirmez diyor. Bu sözün neresinde bilim ve bilimsellik var. Biri bana izah edebilir mi? Benim aklıma yatmıyor. Sizi bilemem.

Din, sıradan insanlar tarafından doğru, zeki insanlar tarafından sahte, liderler tarafından kullanışlı kabul edilir. – Seneca (alıntıdır)

Seneca’da dinin insanları köleleştirmek için kullanıldığını itiraf edip, aslında kendi ağzıyla dinin kendisini temize çıkarıyor. Zeki insanlar sahte kabul ederlermiş… Bu zekaya işaretmiş. Liderler de halkı idare etmede ve sömürmede bu aracı kullanırlarmış. Evet bu doğru! Bunu yaptılar, yapıyorlar ve yapacaklar. Bu konu ile yaratıcının varlığı ve yokluğu arasında nasıl bir bağ var; ben anlamakta zorluk çekiyorum. Yani din eninde sonunda yozlaşıyor; kötü emelli insanların eline düşüyor, o halde olmamalıdır. Bunu söylemek istiyor. Bende izninizle şu üç tarihi soruyu sormak istiyorum.

“Dini ortadan kaldırdığımızda, daha iyi bir dünya inşa edebilecek miyiz?”

“İdeal ve en rasyonel insanı tarif ederken hangi kriterleri kullanacaksınız?”

“İdeal sisteminiz hangi değerler üzerinde yükselecek ve bu değerlerin kaynağı ne?

Eğer Tanrı konuştuysa, niye herkes ikna olmadı? – Percy Bysshe Shelley (alıntıdır)

Böyle demiş Shelley… İlk önce tanrının konuştuğuna inanmak gerekiyor. Sonra tanrının söyledikleri konusunda ikna olup olmama meselesi gelir karşımıza. Shelley kendisinin konuşabildiğine inanıyor ancak RNA’yı yaratıp içine de canlıların programını atan yazılımcının konuşabileceğine inanmıyor. Konuşma formu sadece kendi sığ beyinsizliğinin algıladığı ile sınırlı. Bütün kainatı yaratacak güç ve bilgiye sahip bir yaratıcının konuşması neden bu kadar yadırgıyor? Cevabı basit! Beynini kullanma yetisi çok sınırlı. Ancak belirli konulara odaklanıp dar bir görüş ile o konuda çalışmalar yapabilecek kapasiteye sahip. Kendisi anne karnında bile yok iken bırakın konuşmayı, kendi varlığından bile bihaber iken; şimdi kalmış yaratıcının konuşmasını yargılıyor. Saçma! Bu kadar cevap ona çok bile.

Bana öyle görünüyor ki herkesin bilinen tüm dinlerden ayrılma görevlerini yerine getirmenin zamanı geldi. – John Stuart Mill (alıntıdır)

Bakın bana öyle geliyor ki diyerek kanısını ortaya koyuyor. Bu rasyonel yaratık kanılarla hareket ediyor ve diğer insanları da kanılarla hareket etmeye davet ediyor. Bu cevap ona yeter.

Hatalı insanları yaratıp, sonra onları kendi hataları yüzünden suçlayan her şeyi bilen ve her şeye gücü yeten bir Tanrı hikayesinin mantığını sorgulamamız gerekir. – Gene Roddenberry

Roddenberry düşünmüş belli… Güzel söylemiş. Bence bir ateistten beklenmeyecek kadar güzel bir önerme. Bunun üzerine ben de çok düşündüm; ve bir sonuca vardım. Meğer cevabı o kadar da zor değilmiş. İnsan hataları yüzünden cehenneme gitmez; küfrü yüzünden cehenneme gider. Allah dileseydi bizi melekler olarak yaratırdı; ama dilememiş. Biz böyle bir varlığız. Melek eşittir günahsız ise insan eşittir günahkar önermesi çok doğrudur. Bu önerme bizzat yaratıcı tarafından sunulmuştur. İnançlı insanlar da hatalar yapar. İnsan tabiatı böyledir. İnanç insanı mutlak bir günahsızlık durumuna sevk etmez. 1000 birim hata yapacak iken belki de 200 birime düşürür. Bu da bir arada yaşayan insanların ahenk içinde yaşamasına katkı sağlar. Yaratıcı insan ilişkisinde esas mesele inançtır. İbadet, günah ve benzeri kavramlar ikincildir.

Çağlar boyunca, güçlü zayıfı ezdi; kurnaz ve kalpsiz, aptal ve masum olanları tuzağa düşürdü ve köleleştirdi, ve insanlık tarihinde, hiçbir yerde, hiçbir Tanrı ezilenlerin yardımına koşmadı. – Robert Ingersoll

İngersoll böyle demiş. Kısır bir insan ömrü göz önünde bulundurulursa söyledikleri çok doğru. Ama adalet terazisi başka bir hayatta kurulacak ise ve her hak hak sahibine teslim edilecekse; bu sözler sadece gülünçtür. Hem akla tap hem de aynı aklı dini kullanarak insanları köleleştirmekten yargıla hem de buradan tanrıyı suçlayacak bir sonuç çıkar. Senin güvendiği o akıl gitti dini kullanarak insanları köleleştirdi; din olmasaydı yine bir şeyler bulacaktı merak etme! Unutma ki; halk çoğunluktur ve ezilen taraftır… Esas mesele azınlık olup dünya nimetlerinin üstüne konan akıllı geçinen akılsızlardır. Paylaşmayı bilmeyen zavallılar masum halkı ezmişler ise hatayı nerede araman gerektiğini  sanırım şimdi bildin. Güçlü şimdi nerede? İskender nerede? Hitler nerede? Afrika’yı sömürenler nerede? Mussolini nerede? Zulümleri ile beraber göçüp gittiler. Mesele nereye gittiklerinde. Biz adalet önüne gittiler diyoruz; siz ise yaptıkları yanlarına kar kalarak ölüp gittiler diyorsunuz. Tnarı neden böyle bir oyun sahnesi kurdu derseniz; biz de mutlak aklı sorgulayacak yetimizin olmadığını söyleriz. Biz bile kendi eşyalarımızla ve ailemizle ilgili kararlar alıp dururken; inandığımız o ulu tanrı neden almasın?

Sonuç Olarak

Allah vardır ve birdir. Muhammed (s.a.v) onun elçisi ve resulüdür. İnsan hata yapabilir; bu onu illa cehenneme sürüklemez. Yaratıcının iradesini beğenmeyenler adeta kendi saçma dinlerini yaratmışlar. Şeyhler, şıhlar, savaşlar beni bu konuda hiç ilgilendirmez. Ben yalın olarak kitaba, peygamberlere, kainata ve bilime bakmaya çalışırım. Buradan sonuçlar çıkarırım. İnsanların zaafları üzerinden yaratıcıyı yargılamam. Dinin aslında basit bir düzine değerlerden oluştuğuna inanırım. İbadet, ahlak ve akıl üçlüsü dindar bir insana yeterlidir. Başka şeyler arayıp durmaya da gerek yoktur.

Din üzerine sürekli lak-lak yapmanın da manası yoktur. Günümüz bilgi çağı olarak tarif ediliyor. Kafana takılan bir şey varsa açar okursun. Din üzerinden konum ve menfaat elde edenlerle mücadele etmek gerektiğini düşünüyorum. İnsanların özgürce her konuda fikirlerini ifade edebilmeleri gerektiğini de düşünüyorum. Her şeyin en doğrusunu Allah bilir.

Yorum bırakın

WordPress.com'da ücretsiz bir web sitesi ya da blog oluşturun.

Yukarı ↑